Ormanın sabah çiği yapraklarda ışıltılar oluştururken, Mavi adında bir salyangoz yavaşça yapraklı bir patikada sürünüyordu. Kabukları deniz mavisi çizgilerle süslüydü; bu nedenle “Mavi Salyangoz” denirdi ona. Diğer hayvanlar hızla koşturup oynarken, Mavi hep daha yavaş gider, ama etrafını dikkatle incelerdi.
Bir gün ormanın bilgesi Baykuş Bilbo, Mavi’ye fısıldadı: “Çiçek Vadisi’ne giden gizli bir patika var. Orada nadir bir altın gübre çiçeği açar. Onu bulanın sabrı ödüllendirilir.” Mavi’nin kalbi heyecanla çarptı. “Keşfetmek istiyorum!” dedi.
Mavi ilk önce Meşe Korusu’na yöneldi. Orada sincap Tina, “Korudan geçmek istiyorsan, bırak yaprakları ayağına yapışsın; sabırla ilerle,” dedi. Mavi ağır ağır dal yapraklarının üzerinden süründü; her adımında yeni bir karınca yolunu fark etti. Koruyu sessizce geçince Tina alkışladı.
Sonra Sisli Tepe’ye ulaştı. Burada yoğun sis görüşü engelliyordu. Mavi, “Yavaş ama emin adımlarla ilerleyeceğim,” diye mırıldandı. Kabuk çizgileriyle gölgeden yola yönünü buldu. Tepeden indiğinde sis arkasında parıldayan çimenlere dönüşmüştü.
Üçüncü engel, Fısıldayan Çalılar’dı. Çalılar geçen her canlıya fısıldar, dikkatini dağıtırdı. Mavi kulaklarına kapak takmış gibi kabuğuna saklandı; çalıların arasından sessizce süründü. Çalılar fısıldadı ama Mavi duymadı; çünkü sabrı ve kararlılığıyla yolundaydı.
En sonunda gizli patika ağzını buldu: Bir mantar halkası… Mavi halkanın tam ortasına süründü. Halkayı çember gibi izleyince zemin hafifçe titredi ve önünde renk cümbüşüyle kaplı Çiçek Vadisi belirdi. Vadide altın gübre çiçeği tam tomurcuk aşamasındaydı.
Mavi, tomurcuğun yanına yavaşça yaklaştı; altın tozlarını kabuğuna aldı. O an vadideki tüm çiçekler birer birer açıldı; kelebekler uçuştu. Mavi’nin sabrı, vadinin uyanmasını sağlamıştı.
Ormana döndüğünde Baykuş Bilbo ve arkadaşları onu karşıladı. “Sabırla, acele etmeden ilerleyince gerçek güzellikleri bulursun,” dedi Bilbo. Mavi gülümsedi: “Yavaş olmak bazen en büyük güçtür.”