Uzak diyarlarda, göl kenarındaki geniş bir düzlükte Fifi adında minik bir fil yaşardı. Fifi, diğer filler gibi ağır ve güçlü olmak yerine, hafifçe süzülebilmeyi, bulutların arasında uçmayı hayal ederdi. Gündüzleri arkadaşlarıyla oynar, ama aklı hep gökyüzünde olurdu: “Keşke kanatlarım olsaydı…”
Bir akşam güneş battığında, Fifi göl kenarına gidip suya baktı. Su yüzeyinde ay ışığı titreşiyordu. Fifi derin bir nefes aldı: “Bir gün uçacağım.” Tam o sırada nazik bir rüzgâr esti; sanki fısıldadı: “Hazır mısın?” Fifi şaşkınlıkla baktı. Rüzgâr kuvvetlendi, gövdesinin etrafında döndü; bir anda Fifi’nin sırtında pofuduk, beyaz kanatlar belirdi.
“Bu gerçek mi?” diye mırıldandı. Kanatlarını çırptı; önce hafifçe yerden yükseldi, sonra gökyüzüne doğru süzüldü. Aşağıdaki ağaçlar, göl, arkadaşları hepsi küçülüyordu. Fifi, bulutların arasına karıştı; her bulut bir yastık gibi yumuşaktı.
Yukarıda pırıl pırıl yıldızlar görünce Fifi’nin cesareti arttı. “Ne kadar yükseğe uçabilirim?” diye düşündü. Kanatları daha hızlı çırptı; bulutları delip uzaya doğru yükseldi. Dünya bir mavi top gibi altındaydı. Fifi bir an tereddüt etti ama hatırladı: “Hayal etmek cesaret ister.”
O anda sihirli rüzgâr, Fifi’yi hafifçe geri çevirdi. “Aşağı dönme zamanı,” dedi fısıltıyla. Fifi bulutların üzerinden süzülerek göl kenarına indi. Kanatlar kayboldu; ama kalbinde uçmanın özgürlüğü kaldı.
Ertesi sabah arkadaşlarına anlattı. Hiç kimse inanmadı; çünkü kanatları yoktu. Fifi gülümsedi: “Hayal gücü kanatlardan daha güçlüdür.” O günden sonra her akşam göl kenarına gidip hayal kurdu; çünkü gerçek uçuş, kalpten başlardı.