Bir zamanlar, dağların arasındaki sessiz bir vadide, yalnız yaşamayı seven koca bir ayı yaşarmış. Adı Pofuduk Ayı’ymış. Tüyleri yumuşacık, kalbi sıcacıkmış ama konuşmayı pek sevmezmiş.
Kış yaklaşırken bütün hayvanlar yuvalarını hazırlamaya başlamış. Kuşlar göç etmiş, sincaplar fındık toplamış, tavşanlar yuvalarını derinleştirmiş. Pofuduk Ayı da yuvasını temizlemiş, ama bir şey eksikmiş:
Bir battaniye!
Her sene diğer hayvanlar ona battaniye getirirmiş ama bu kez kimse getirmemiş. Çünkü herkes kendi işine dalmış.
Ayı önce biraz üzülmüş. “Bu kış yalnızım demek,” diye düşünmüş.
Ama sonra, odunlukta bir sepet dolusu renkli ip bulmuş.
“Belki de… kendim örebilirim,” demiş.
Hiç battaniye örmemiş ama merakı çokmuş. İpleri yavaşça ayırmış, rengârenk desenler seçmiş.
İlk ilmeği atmak zor olmuş, elleri kalınmış çünkü. Ama pes etmemiş. Her gün biraz daha denemiş. Örgü sökülmüş, yeniden başlamış.
Haftalar geçtikçe ilmekler düzgünleşmiş.
Desenler ortaya çıkmış.
Kimi zaman kırmızı bir çizgi, kimi zaman yeşil bir yaprak motifi…
Bir sabah battaniye tamamlanmış! Kocaman, yumuşacık, sıcacık bir battaniye. Pofuduk Ayı onu sırtına alıp dışarı çıkmış, güneşli bir kayanın üstüne oturmuş. O kadar gurur duymuş ki içinden bir neşe yükselmiş.
Tam o sırada tavşan Lilo gelmiş, ardından sincap Mino, kirpi Kiraz ve daha niceleri. Hepsi birer hediye getirmiş.
Ama Ayı demiş ki:
“Bu kış size ihtiyacım yoktu, çünkü kendime güvenmeyi öğrendim.”
Arkadaşları hem şaşırmış hem sevinmiş.
Artık herkes battaniyeyi görmek için sıraya girmiş.
Pofuduk Ayı da masal gibi kış günlerinde, battaniyesine sarılıp hem ısınmış hem gururlanmış.
Çünkü bazen, en güzel armağan kendine duyduğun güvendir.